26 Temmuz 2010

Bir gece Fener Balat da Dolaşırken....

Fener-Balat'ı geziyorum gecenin en karanlık anında, kimsecikler yok taşlarla döşenmiş sokaklarında. İnceden inceye başlayan yağmurun her damlası vücuduma vuruyor usulca. Her attığım adımda kendimi tarih sayfalarına konu olacak gibi düşünüyorum ve bir tarih yazarının kaleminden fırlayacağımı ve herkesin beni tanıyacağını düşünüyorum.
Dedim ya kimseler yok sokaklarında. Dört yolun kesiştiği yere geldiğimde tam ortada duruyorum, etrafıma bakıyorum ve neler neler gördüm dercesine bakan cumbalı evler bana göz kırpıyor. Birine bakıyorum kırık dökük, bir diğerine bakıyorum yıkık harabe. Kafamı biraz çevirdiğimde bir eve dikkatim yoğunlaşıyor. Evet orada penceresinden sokağa yayılmaya çalışan kısık ışığı ile çağırıyor beni sessizc. Ayaklarım istemesemde istesemde kendini çağıran bu karşı koyulmaz davete doğru gidiyor.
Yaklaştığımda bir yazı çarpıyor gözüme ''Dokunmayın Evime''. Düşünmeye başlıyorum neden böyle bir yazı var bu şirin evin camında. Aniden kısık bir ses geliyor kulağıma daha sonra sessiz olan bu ses belirginleşiyor kulağımı verdiğimde. Belirgin olsada bulamıyorum kimden geldiğini gözlerim bir insanı arıyor bulamıyor. Daha sonra hayatımın belkide en inanılmaz olayı gerçekleşiyor çünkü benim ile konuşmak isteyen ses zamana karşı çıkmış ve bu zamana kadar varlığını korumuş yıkık ve harabe olan evden geliyordu, inanması güç olsada ev benim ile konuşuyordu. Bana o yazının neden orada asılı olduğunu ve nelerle uğraştıklarını anlatıyor kırgın ses tonuyla. O bana anlattıkça diğer evlerde katılıyor artık bir tarih benim ile yüzleşiyor ve dertlerini bir dosta açar gibi açıyorlardı.
Onların her söylediklerini duyduğumda şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Nasıl şaşırmayayım bir tarih benimle konuşurken.
Bir tanesi bana kısık ışıklı evin camından bakmamı söylüyor. Olmaz desemde ısrar ediyor ve ayaklarım yavaş yavaş pencereye doğru ilerliyor. İçeriye baktığımda evin içerisindeki mutlu bir ailenin yaşamını görüyorum. O insanlar o kadar mutlular ki hani derler ya gözlerinden okunuyor mutlulukları diye işte bu söz tamda bu evde yaşayanlar için diyorum sessizce.
Bu insanların evlerinden çıkarılmak istendiğini duyduğumda düşüncelerim bile karmakarışık oluyor. Çünkü onlar böyle birşeyi istemiyor, onlar biraz yıkıkta olsa, eskide olsa yuvalarında yaşamak istiyor. Sonra gözlerimi kaçırıyorum o güzel pencereden büyüsünün bozulmasını istemeyerek.
Bir ses bana Fener ve Balat'ı anlamak için önce burada yyaşayan insanları anlamak gerek diyor. Ama kimse bırakın o insanları anlamayı, dertleri varmıdır diye sormuyor bile. Sonrada gelip onlara evlerinizi bize satın deyip milyarları önlerine seriyorlar. Ama bu insanlar para pul istemiyorlar, bu insanlar sadece hayatlarının bu zamana kadar sürdüğü, birçok hatıralarının bulunduğu evlerinde mutlu yaşamak istiyorlar.
Sadece YA-ŞA-MAK......

5 yorum:

Sdf dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sdf dedi ki...

Faruk Merhaba..
Burada fener-balat la ilgili bir yazı yazdın anladığım kadarıyla ancak neden fontu bu şekilde ayarladığını anlayamadım.. İfadelerle anlatmak istediğin farklı şeyler mi var, her cümle bir sokağı her harf faklı karakterdeki bir binayı, sözcükler arasındaki boşluklar boş parselleri mi ifade ediyor..., yoksa yanlışlıkla mı oldu bilemedim..Yazıyı word e kopyaladım fontu değiştirip okuyabilmek için ancak başaramadım..Açıklayabilirsen sevinirim merak ediyorum cunku..
Görüşmek üzere..

Faruk Epli dedi ki...

Sedef dün yağmur yağarken taşkışla yalnız oturuyordum ve gittiğimiz yerden etkilendim defterime birşeyler yazdım vede bunu paylaşmak istedim sadece bu...

Sdf dedi ki...

Hayır anladım ama burda yazıyı webdings formatında yazmışsın gibi görünüyor.okuyamıyorum o yüzden..bunu söylemek istedim.

Faruk Epli dedi ki...

Şimdi formatı değiştirdim sedefciğim...