Sevgili yazlık stüdyo katılımcıları,
Portfolyolarınızı/stüdyo kitaplarınızı 20 Eylül Pazartesi günü 122 no'lu kürsünün kapısındaki masanın üzerinden alabilirsiniz.
İyi bir sene dilekleriyle...
itü mimarlık fakültesi'nde funda uz sönmez ve aslıhan şenel tarafından yürütülen yazlık stüdyonun yayını
Taskisla'da bir yerler
15 Eylül 2010
19 Ağustos 2010
17 Ağustos 2010
13 Ağustos 2010
09 Ağustos 2010
07 Ağustos 2010
TAŞKIŞLA'DA BİR YER
Bahsedeceğim yer; "mekansızlık" diye tarif ettiğim duyguyu en yoğun olarak yaşadığım yerlerden biri.Nedendir bilmiyorum, sanki orada bulunmak anlamsız ve neredeyse hiç bir gerekçeye dayandırılamayacak kadar saçma.Çevresine açılan, bağlanan birimler sizi taraflarına çekiyor ve sizin oradan sadece geçip gitmenize sebep oluyor.Her daim boş kalması gerekiyormuş gibi bir gayreti var burasının; gerek loşluğuyla, gerekse sessizliğiyle.Amaçla geçilen bir alan olduğu için ilginizi çeken-çekebilen ögeler oldukça az.Burası aslında içinden geçilip gidilen bir tünel gibi; kendiniz yalnızca kendizinizle kalabileceğiniz bir yer, bir ayna gibi.Burası bencil değil, dost,paylaşımcı, fedekar.Kendini değil etrafındaki alanları düşünüyor daha çok.Arada yalnızca bir geçiş orası.Orası; arası?
06 Ağustos 2010
04 Ağustos 2010
son ders
Arkadaşlar merhaba,
yarın teslim saat 11.00 de olacaktır. Lütfen geç kalmayınız ve ayrıca yanınızda veda partimiz için yiyecek-içecek getirmeyi unutmayınız.
Sevgiler
Funda
yarın teslim saat 11.00 de olacaktır. Lütfen geç kalmayınız ve ayrıca yanınızda veda partimiz için yiyecek-içecek getirmeyi unutmayınız.
Sevgiler
Funda
29 Temmuz 2010
yükselebilir alçalabilir kat düşünen arkadaşlara yardımcı olabilir
http://vimeo.com/2953928">small second house"paco" by Jo Nagasaka+Schemata Architecture Office from architecturephoto on Hiç yorum yok:
28 Temmuz 2010
27 Temmuz 2010
fener ve balat haritası
http://www.4shared.com/file/sH_H1mCi/fener-balat.html
(3 ve 6 no'lu arsaları kontrol edin, hata varsa düzeltelim)
(3 ve 6 no'lu arsaları kontrol edin, hata varsa düzeltelim)
26 Temmuz 2010
Bir gece Fener Balat da Dolaşırken....
Fener-Balat'ı geziyorum gecenin en karanlık anında, kimsecikler yok taşlarla döşenmiş sokaklarında. İnceden inceye başlayan yağmurun her damlası vücuduma vuruyor usulca. Her attığım adımda kendimi tarih sayfalarına konu olacak gibi düşünüyorum ve bir tarih yazarının kaleminden fırlayacağımı ve herkesin beni tanıyacağını düşünüyorum.
Dedim ya kimseler yok sokaklarında. Dört yolun kesiştiği yere geldiğimde tam ortada duruyorum, etrafıma bakıyorum ve neler neler gördüm dercesine bakan cumbalı evler bana göz kırpıyor. Birine bakıyorum kırık dökük, bir diğerine bakıyorum yıkık harabe. Kafamı biraz çevirdiğimde bir eve dikkatim yoğunlaşıyor. Evet orada penceresinden sokağa yayılmaya çalışan kısık ışığı ile çağırıyor beni sessizc. Ayaklarım istemesemde istesemde kendini çağıran bu karşı koyulmaz davete doğru gidiyor.
Yaklaştığımda bir yazı çarpıyor gözüme ''Dokunmayın Evime''. Düşünmeye başlıyorum neden böyle bir yazı var bu şirin evin camında. Aniden kısık bir ses geliyor kulağıma daha sonra sessiz olan bu ses belirginleşiyor kulağımı verdiğimde. Belirgin olsada bulamıyorum kimden geldiğini gözlerim bir insanı arıyor bulamıyor. Daha sonra hayatımın belkide en inanılmaz olayı gerçekleşiyor çünkü benim ile konuşmak isteyen ses zamana karşı çıkmış ve bu zamana kadar varlığını korumuş yıkık ve harabe olan evden geliyordu, inanması güç olsada ev benim ile konuşuyordu. Bana o yazının neden orada asılı olduğunu ve nelerle uğraştıklarını anlatıyor kırgın ses tonuyla. O bana anlattıkça diğer evlerde katılıyor artık bir tarih benim ile yüzleşiyor ve dertlerini bir dosta açar gibi açıyorlardı.
Onların her söylediklerini duyduğumda şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Nasıl şaşırmayayım bir tarih benimle konuşurken.
Bir tanesi bana kısık ışıklı evin camından bakmamı söylüyor. Olmaz desemde ısrar ediyor ve ayaklarım yavaş yavaş pencereye doğru ilerliyor. İçeriye baktığımda evin içerisindeki mutlu bir ailenin yaşamını görüyorum. O insanlar o kadar mutlular ki hani derler ya gözlerinden okunuyor mutlulukları diye işte bu söz tamda bu evde yaşayanlar için diyorum sessizce.
Bu insanların evlerinden çıkarılmak istendiğini duyduğumda düşüncelerim bile karmakarışık oluyor. Çünkü onlar böyle birşeyi istemiyor, onlar biraz yıkıkta olsa, eskide olsa yuvalarında yaşamak istiyor. Sonra gözlerimi kaçırıyorum o güzel pencereden büyüsünün bozulmasını istemeyerek.
Bir ses bana Fener ve Balat'ı anlamak için önce burada yyaşayan insanları anlamak gerek diyor. Ama kimse bırakın o insanları anlamayı, dertleri varmıdır diye sormuyor bile. Sonrada gelip onlara evlerinizi bize satın deyip milyarları önlerine seriyorlar. Ama bu insanlar para pul istemiyorlar, bu insanlar sadece hayatlarının bu zamana kadar sürdüğü, birçok hatıralarının bulunduğu evlerinde mutlu yaşamak istiyorlar.
Sadece YA-ŞA-MAK......
Dedim ya kimseler yok sokaklarında. Dört yolun kesiştiği yere geldiğimde tam ortada duruyorum, etrafıma bakıyorum ve neler neler gördüm dercesine bakan cumbalı evler bana göz kırpıyor. Birine bakıyorum kırık dökük, bir diğerine bakıyorum yıkık harabe. Kafamı biraz çevirdiğimde bir eve dikkatim yoğunlaşıyor. Evet orada penceresinden sokağa yayılmaya çalışan kısık ışığı ile çağırıyor beni sessizc. Ayaklarım istemesemde istesemde kendini çağıran bu karşı koyulmaz davete doğru gidiyor.
Yaklaştığımda bir yazı çarpıyor gözüme ''Dokunmayın Evime''. Düşünmeye başlıyorum neden böyle bir yazı var bu şirin evin camında. Aniden kısık bir ses geliyor kulağıma daha sonra sessiz olan bu ses belirginleşiyor kulağımı verdiğimde. Belirgin olsada bulamıyorum kimden geldiğini gözlerim bir insanı arıyor bulamıyor. Daha sonra hayatımın belkide en inanılmaz olayı gerçekleşiyor çünkü benim ile konuşmak isteyen ses zamana karşı çıkmış ve bu zamana kadar varlığını korumuş yıkık ve harabe olan evden geliyordu, inanması güç olsada ev benim ile konuşuyordu. Bana o yazının neden orada asılı olduğunu ve nelerle uğraştıklarını anlatıyor kırgın ses tonuyla. O bana anlattıkça diğer evlerde katılıyor artık bir tarih benim ile yüzleşiyor ve dertlerini bir dosta açar gibi açıyorlardı.
Onların her söylediklerini duyduğumda şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Nasıl şaşırmayayım bir tarih benimle konuşurken.
Bir tanesi bana kısık ışıklı evin camından bakmamı söylüyor. Olmaz desemde ısrar ediyor ve ayaklarım yavaş yavaş pencereye doğru ilerliyor. İçeriye baktığımda evin içerisindeki mutlu bir ailenin yaşamını görüyorum. O insanlar o kadar mutlular ki hani derler ya gözlerinden okunuyor mutlulukları diye işte bu söz tamda bu evde yaşayanlar için diyorum sessizce.
Bu insanların evlerinden çıkarılmak istendiğini duyduğumda düşüncelerim bile karmakarışık oluyor. Çünkü onlar böyle birşeyi istemiyor, onlar biraz yıkıkta olsa, eskide olsa yuvalarında yaşamak istiyor. Sonra gözlerimi kaçırıyorum o güzel pencereden büyüsünün bozulmasını istemeyerek.
Bir ses bana Fener ve Balat'ı anlamak için önce burada yyaşayan insanları anlamak gerek diyor. Ama kimse bırakın o insanları anlamayı, dertleri varmıdır diye sormuyor bile. Sonrada gelip onlara evlerinizi bize satın deyip milyarları önlerine seriyorlar. Ama bu insanlar para pul istemiyorlar, bu insanlar sadece hayatlarının bu zamana kadar sürdüğü, birçok hatıralarının bulunduğu evlerinde mutlu yaşamak istiyorlar.
Sadece YA-ŞA-MAK......
23 Temmuz 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)